Polonya'da Erasmus Maceram - 3


EN GARİP ÜÇ SÖZCÜK

Gelecek dediğimde,
geleceğin ilk hecesi çoktan geçmiş oluyor.

Sessizlik dediğimde,
onu bozuyorum.

Hiç dediğimde,
hiçbir hiçliğe sığmayan bir şey ortaya çıkartıyorum.

---------------------------------------------------------------------------------

İnsan nasıl bir ironi, düşünceler ne kadar da bulanık. Doğruluğundan şüphe dahi etmediğimiz olgular, ne kadar da sahte. Her nesil, bir önceki neslin teranesini çalıyor sanki. Kendimizi bile yalanlıyoruz bir saniye düşünmeden.

 Yukarıdaki satırlar, Polonya'nın Nobel ödüllü kadın şairi Wislawa Szymborska tarafından yazılmış. Şimdilerde yaşadığım bu terbiye edici, sabrı öğreten, zor mizaçlı topraklar, nice büyük sanatçı çıkartmış. Bu topraklarda şimdiye kadar tam yedi edebiyatçı, Nobel ödülüne layık görülmüş.Yalnız coğrafyanın hırçınlığı değil, biraz da toplumun yaşamış olduğu trajik savaşlar, geçirdiği depresyonlar, özgürlük, bağımsızlık mücadelesi gibi meseleler de bu toprakların humusu, insanların mayası olmuş. 

Biz biliriz ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Sonunda bu topraklara da sükunet gelmiş, selamet gelmiş. Şimdilerde bağımsızlık telaşesinde olmayan tatlı bir rüzgar esiyor buralarda.

İnsan, doğa şartlarının en ağırında yaşar da, vatansız, bayraksız yaşayamazmış. İlk dersimi aldım buradan, en azından azıksız dönmeyeceğimi biliyorum memleketime.

01.03.2018

Dün gece Ata ve Serhat eğlenmek için bara gitmişlerdi. Saat on iki olmasına rağmen Serhat halen derin bir uykudaydı. Pierre de bara gitmiş ve o da aynı Serhat gibi uyuyordu. Dün en az iki şişe devirdiklerinden adım gibi emindim. 

Sonunda gecenin yıldızları uyanmıştı. Kafalarında dünden kalma bir ağrı vardı. İçtikleri her hallerinden belli oluyordu. İkisi de duş yapmak istediklerini, bu sayede kendilerine geleceklerini söylediler.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra Serhat'a, dün gece Ata ile beraber neler yaptıklarını sordum. O da, gece  barda yarışma yaptıklarını, yarışmada içkiyle beraber aynı anda can yakıcı olan göze limon sıkma, acı biber yeme, soğan veya sarımsakla bira içme gibi fiillerde bulunduklarını, ve bu fiilleri en hızlı şekilde tamamlayıp en zorunu başaran grubun yarışmayı kazandığını söyledi. ilk başta yarışma, bana tuhaf gelse de eğlenceli olduğu su götürmezdi. Bizim Serhat ile Ata da yarışmaya katılmışlar ve aynı anda hem bira içmişler hem gözlerine limon sıkmışlar hem de sarımsak yemişler.

Serhat dün gece yaptıklarını güle güle anlatıyordu. Bulunduğu grup, yarışmayı kaybetmiş olsa da eğlendiği gözlerinden belliydi.  

Bugün Erasmus ekibi saat 12.30'da Kültür ve Bilim Sarayı'na (Culture and Science Palace) gezi düzenleyecekti. Serhat dünden kalma yorgunluğunu üzerinden atamadığı için bu geziye katılmak istemedi. Ben ise Serhatla konuşmamı bitirdikten sonra ani bir karar alarak geziye katıldım. 

Arkamdaki Büyük Yapı Kültür ve Bilim Sarayı

Şehrin merkezine konuşlanmış olan bu görkemli yapı, SSCB döneminden kalma bir yapıymış. İçerisi oldukça göz alıcı bir şekilde dekore edilmişti. Avizeler altın kaplamalı, yerler ve duvarlar mermer döşemeli ve her yer kırmızı halılarla kaplıydı. Toplamda otuz katlı bir yapı olan Varşova Kültür ve Bilim Sarayı, şüphesiz şehrin en dikkat çeken yapısıydı.

Grubumuzla Beraber Bir Kare

En üst kata çıkmadan bu güzel yapıyı gezmiş sayılmazdık. Şehrin manzarasını yeni yetme gökdelenler ve yüksek yapılar biraz bozsa da, son derece seyir keyfi veren bir manzarayla karşılaştık.




Arkadaşlarla hatıra pozu vermeyi de unutmadık tabi.

Türk Arkadaşlarımla Beraber Bir Kare

Kırgız Arkadaşımla Bir Kare

Böyle güzel bir mekanda Erasmus ekibi olarak ta fotoğraf çekilmeyi unutmadık.


Bu renkli gezimiz saat 15.00 civarında sonlanmıştı. Türk arkadaşlarla beraber gruptan ayrılmayı düşünüyorduk. Aklımızda, saraya çok yakın olan alışveriş merkezine gitmek vardı. Sürüden ayrılanı kurt kapardı ama biz de başlı başına bir sürüydük, beş kişiydik. Önce ucuzluğuyla ün yapmış bir zücaciye mağazasına girdik, oradan bardak, kaşık ve çatal aldık. Sonra ayaklarımız bizi yemek yiyebileceğimiz mekanlara götürmeye başladı. Karnımız gerçekten çok açtı. 

Ben yine dürüm yemeyi tercih ettim. Başka bir yiyeceğe güvenemiyordum. Domuz eti katıştırma olasılıkları yüksek olabilirdi. Sinan adlı arkadaşım da bana eşlik ederek tavuk dürüm sipariş etmişti.

Yemeklerimizi yedikten sonra AVM'nin aşağı katında bulunan bir telekomünikasyon bayisine girdik. İnternet kullanabilmem için sim kart çıkartmam gerekiyordu. Bir çok arkadaşım çıkartmıştı fakat benim İngilizcem pek iyi olmadığından tek başıma gitmeye cesaret edememiştim. 

Sonunda sim kartımı da çıkartmıştım. Gerçekten çok mutlu olmuştum. Okulun yurduna döner dönmez ailemi aradım. 

Çok güzel ve keyifli bir gündü. Yeni arkadaşlıklar kurdum, yeni yerler gördüm, yeni bilgiler edindim.

Bugün, Erasmus formatına en uygun şekilde geçirdiğim günüm oldu diyebilirim.

02.03.2018

Uyandığımda saat dokuz civarıydı. Bugün Cuma günü olduğundan dolayı bir cami bulmam ve oraya gitmem gerekiyordu. Haritadan baktığıma göre Varşova'da gidebileceğim yalnızca üç cami vardı. Bana en yakın olanı iki kilometre uzaklıktaydı. 

Erkenden, saat 10.30 civarında yola koyuldum. Düşüncemde otobüse binmek yoktu. Yürüyerek gitmeyi istedim. Ama bir sorun vardı. Telefonumun şarjı azdı ve ben yönümü navigasyonla bulacaktım. Yine de göze alınmaması gereken bu riski göze alacaktım. Yolda korktuğum başıma geldi. Telefonum kapandı ve içimde büyük bir huzursuzluk duymaya başladım: "Keşke otobüse binseydim, namazı riske attım" diyordum. Neyse ki telefonun kapanma ihtimaline karşın gitmem gereken yolu harita üzerinde ezber yapmaya çalışmıştım. Ancak hatırlayabildiğim kadarıyla camiyi bulabilirdim. 

Namazın kaçma ihtimaline rağmen düşüncesizce almış olduğum bu karar sonucunda hayal kırıklığına uğramadıım. Haritayı doğru hatırlayarak camiye varmıştım. Camide olmak beni çok mutlu etmişti.

Centrum Kultury Islamu


İmam hutbeye çıktı. Hutbenin, alışmış olduğum üzere Türkçe verileceğini düşünüyordum. Hutbenin 
Arapça devam etmesi üzerine bu düşüncem aklımdan silindi. İmam, sözlerini bitirdikten sonra Polonyalı olduğu belli olan genç bir adam mikrofonu aldı ve hutbeyi özet halinde Lehçe ve İngilizce dillerinde okudu. Farklı uyrukta birçok kişi camideydi. Değişik milletlerin aynı Allah'a inanmasını görmek, muhteşem bir duyguydu.

Eve geri dönerken camiye ulaşmak için kullanmış olduğum yolu kullandım. Bu sayede rahatlıkla evime ulaştım. 

03.02.2018

Uyandığımda odada kimse yoktu. Aslında dün bana söylemişlerdi; Serhat, Pierre ve yan odada kalan iki Fransız kız, beraberce Varşova'dan iki saat uzaklıktaki bir şehre gideceklerdi. Erkenden evden çıkmışlardı ve ben onları görememiştim.

Bugün tek başıma bir gün geçirecektim. Oda bana aitti. Her zamanki gibi çilek reçeli ve kaşar peyniriyle artık gelenekselleşmiş olan kahvaltımı yaptım. 

Dışarıda kar yağıyordu. Burada bulunduğum günden beri ilk kez böylesine hızlı kar yağdığını görüyordum. Her yer bembeyaz olmuştu. Bu havada arkadaşlarımın nasıl gezeceklerini düşündüm. Elbet bir yolunu bulurlar diyerek duş almaya geçtim. Dün akşam nedenini bilmediğim bir kaşıntı tutmuştu beni. Bir şeylerin bende alerji yapmış olabileceğini düşünüyordum. Geceleyin az daha kaşıntının bende oluşturduğu sinirden dolayı çığlık atacaktım. Yıkandıktan sonra bile bir kaşıntı hissi vardı.

İnternet üzerinden ailemle görüştükten sonra vakit ikindi olmuştu bile. Yalnızlık duygumun depreştiğini hissettim. Bastırmak için müzik dinlemeyi düşündüm. Telefonumu elime aldım ve Göksel Baktagir'in "Hayal Gibi" adlı eserini dinlemeye başladım. Müziğin her nağmesi, her tınısı ruhuma işliyordu. Bazen boşluğa, bazen kıyılara, bazen sorunların tam ortasına atıyordu beni. Ama o efsunlu nağmelerde istediğim hayali kurabiliyordum. Kurduğum hayallerde yaşayabiliyordum. Bundan büyük zenginlik mi olur. Benim için bu, sonsuz bir zenginlik...

Saat gecenin on ikisi olmuştu ve oda arkadaşlarım halen gelmemişti.

04.03.2018

Uyandığımda saat 10.00 olmuştu. Serhatlar gelmişlerdi ve yataklarında uyuyorlardı. Bugün hava güneşliydi ve iki dereceydi. Bu inanılmazdı. Dün eksi on beş derece olan, yoğun kar yağışlı havanın aksine bugün güneşli, berrak ve nispeten sıcak bir hava vardı. Yürüyüş yapmak için idealdi fakat dışarı çıkmak istemedim. Oda arkadaşlarımın uyanmasını bekledim. Beraber kahvaltımızı yaptıktan sonra Serhat; dışarı çıkmak istediğini, markete gideceğini ve akşam yemeği için bir şeyler alacağını söyledi. 

Akşam yemeğimi yedikten sonra, Serhat'ın da tavsiyesiyle bir dizi izlemeye karar verdim. Serhat, Breaking Bad adlı dizinin güzel olduğunu, kendisinin seyrettiğini ve içerisinde bolca günlük konuşmalar geçtiğini söyledi. Başlayalım bakalım.

05.03.2018 

Pes ediyorum. Artık yalnız çilek reçeli, kaşar peyniri ve konserve balık yemeyeceğim. Sıcak yemek istiyorum. Ne lazımsa bugün alacağım.

Saat üç gibi evden çıktım. Hedefimde mutfak eşyalarından yiyecek malzemelerine kadar bana lazım olan her şeyi bulabileceğim bir yer arayışındaydım. Auchen adında büyük bir market buldum. Kaldığım evden on iki kilometre uzaklıktaydı. İki otobüs değiştirmem gerekiyordu. Benim için hiç fark etmezdi. Artık sıcak yemek pişirmek istiyordum. Bunun için tencere ve tava aldım. Daha sonra lazım olacağını düşündüğüm süzgeç, plastik kova, tabak, bardak, çaydanlık ve bir sürü yiyecek satın aldım. Toplamda iki yüz otuz Zlotly (Yaklaşık iki yüz yetmiş TL) harcamıştım. Hiç bir pişmanlık duymuyordum. Bundan sonra yemek yapabilecektim ve çay içebilecektim.

Saat sekiz olmuştu eve vardığımda. Yanlış otobüse bindiğimden dolayı gecikmiştim. Neyse ki uzun bir yol yürümedim. Eşyalarımı odama bıraktıktan sonra bezelye yapmaya karar verdim. Gerekli olan malzemeleri çıkarttım ve yemeğimi yaptım. Saat dokuz buçuk olmuştu ve ben daha yeni yemek yiyecektim. Tek tesellim, bundan sonra pek yemek sıkıntısı çekmeyecek olmamdı.

06.03.2018

İlk kez zengin içerikli bir kahvaltı yapıyordum. Kahvaltımda krem peynir, fıstık ezmesi, reçel, bal, domates ve çay vardı. Kahvaltımın keyfini doya doya çıkartmıştım ve üç büyük bardak çay içmiştim. Nasıl keyiflendiğimi anlatamam.

Bir arkadaşımın bana verdiği habere göre okul yurdu sorumlusu beni yanına çağırmış. Doldurmam gereken evraklarda bir yanlışlık yaptığımı ve bu yanlışı acilen düzeltmem gerektiğini söylemiş. Ne olduğunu çok merek ettim. En kısa zamanda sorumlunun yanına gideceğim.

Akşam saat sekiz civarıydı. Serhatla odada oturuyorduk. Bitki çayı demlemiştik ve çayımızın keyfini çıkartıyorduk. O esnada derin bir sohbete daldık. Yeni bir dil nasıl öğrenilir hakkında, din hakkında ve Polonya hakkında konuşmuştuk. Ben bu sohbetten çok keyif almıştım.

Bu geceki sohbetimizin ardından oda arkadaşlarımla bir fotoğraf çekilmek istedik. Herkes yerini almıştı.

Soldaki Pierre, Sağdaki Serhat

Yarın derslerim başlıyor. toplamda yedi dersim var ve üç tanesine yarın girmem gerekiyor. Zorlu bir gün beni bekliyor.

Umarım bu dönem sorunsuz bir şekilde derslerden geçerim, mutlu bir şekilde evime dönerim.

Gelecek yazımda görüşmek üzere...


Paylaş

Benzer Yayınlar

1 yorum:

Write yorum
Adsız
12 Eylül 2023 13:41 delete

Muhteşemdi.👍

Reply
avatar