Üniversitede okuyan her öğrencinin “acaba gitsem mi” diye düşündüğü
bir programdır ERASMUS+. Bazıları bu
farklı deneyimi yaşamak ister. Bazıları da çeşitli nedenlerle böyle bir işe
kalkışmayı göze alamaz.
Ben ERASMUS+’a katılmayı göze alanlardanım. Bundan sonra da
blogumda ERASMUS+ programı boyunca tutacağım günlüklerimi paylaşacağım. Umarım
buradaki bilgiler şayet ileride gitmeye karar verecek olursanız sizin için bir
yol haritası niteliğinde olur.
Bu program kısaca size, kendi ülkenizden daha başka bir ülkede
okuyabilmenin kapılarını açıyor. Aslında pek kolay değil böyle bir önermeyi
kabul etmek, öyle değil mi?
Farklı bir kültür, farklı bir din, bambaşka alışkanlıkları
olan insanlar ve dil konusunda yaşayacağınız sıkıntılar… Kolay değil gerçekten.
Her neyse, Ben artık hikayemi anlatmaya başlıyorum.
YOLCULUK BAŞLIYOR
Uçak biletimi alalı yaklaşık bir ay olmuştu. Yakında
Polonya’ya gidecektim. Gideceğimden dolayı gün içerisinde pek fazla heyecan
duymuyordum ama gece olunca hafiften kalp çarpıntısı başlıyordu. Sanki tüm
sorularımı geceye saklıyordum. Ya başaramazsam, diyordum. Ortak bir dilim de
yoktu ki. İngilizce de konuşamıyordum. Nasıl anlaşacaktım ben. Geceleri bu
sorular kafamın içinde uçuşup duruyordu. İngilizce konuşma konusunda hassas
davranmayıp bu konuda çalışmadığımı söylemeliyim. Biraz da olayları akışına
bıraktığımın da farkındaydım. Pek te iyi etmemişim. İleride yaşadığım
problemleri hep birlikte okuyacağız.
Yurt dışına çıkabilmem için gerekli tüm işlemler yapılmıştı.
Pasaport, Vize, Uçak bileti… Her şey tamamdı. Uçağım 23 Şubat 2018’de saat
11.15’te Hatay’dan kalkacaktı. Uçağa bineceğim günün gecesinde kaygılarım hat
safhadaydı. Tam beş ay memleketimden ayrı kalacaktım. Kolay mesele değil.
Sabah oldu. Uyandığımda saat sekizdi. Artık dananın kuyruğu
kopmak üzereydi. Karar vermiştik artık, başa gelen çekilecekti. Önce annemin
özene bezene hazırlamış olduğu kahvaltımı yapacaktım. Sırası gelmişken annemin
de heyecanından bahsetmek isterim. Önceleri ERASMUS+ programına katılmamı hiç
istememişti. Evimizden uzak, tee anasının nikahında bir yerde okuyacak olmam,
onu benden daha ziyade endişelendirmişti. Fakat gideceğim gün geldi çattı.
Gideceğimin son haftası benim sevdiğim tüm yemekleri kendi elceğiziyle birer
birer hazırlayan annem, bugün final sofrasını hazırlıyordu.
Kahvaltımı yaptım. Son hazırlıkları da bitirdikten sonra
çantalarımı alıp evden çıktık. Hava alanına yetiştik ve ardından veda vakti
geldi. Duygusal birkaç dakika yaşadık. (Vedalaşmaları hiç sevmiyorum)
Sonrasında uçağıma bindim ve yerime oturdum.
İlk uçak deneyimim olacaktı. Uçağın kalkışı sırasında hafif bir heyecan yaşadığımı
söylersem doğru konuşmuş olurum. Ama sonrasında uçakla ilgili bir sorunum
olmadı. Heyecanımı çok geçmeden yendim. Toplamda Üç uçak değiştirecektim. Önce
Hatay’dan İstanbul’a gidecektim. Diğer uçağım İstanbul’dan Atina’ya uçacaktı ve
en son bineceğim uçak Atina’dan Polonya’ya gidecekti.
İstanbul’dan Polonya’ya
direk uçak bulamadım. O yüzden aktarma yapmak zorunda kaldım.
İstanbul’dayken herhangi bir sorun yaşamadım fakat Atina’da
büyük sorunlar yaşayacağımı düşünüyordum. Çünkü İngilizcem zayıftı ve iletişim
kurmakta çok güçlük çekecektim. Nihayet İstanbul-Atina uçağım kalktı.
Uçağa
bindikten sonra daha önce yaşamadığım bir heyecanla karşılaştım. Ne yapacağımı,
nasıl iletişim kuracağımı bilmiyordum. Uçak, sonunda Atina Havaalanına indi.
Çok geçmeden uçağın yanına bir otobüs yaklaştı. Bizi aldı ve havalimanı
binasına götürdü. Otobüsten indikten sonra insanların gittiği yeri takip ettim.
Zaten başka seçeneğim de yoktu. Daha sonra vize kontrol noktasına geldim ve
orada Türkçe konuşan üç kişiyle karşılaştım. O an ne kadar sevindiğimi
anlatamam.
Vize işlemlerimiz bittikten sonra Türklerle tanıştık. Atina’da
okuduklarını söylediler. Tavırları sevecen ve cana yakındı. Çok geçmeden
yanımıza bir Türk daha yaklaştı. “Burada Türkçe konuşulduğunu duymak ne büyük
bir zevk.” dedi. Bem çevremde birkaç Türk olduğu için çok memnundum.Daha sonra kendisinin ne için Atina’da olduğunu sorduk. O da,
ERASMUS+ Programı kapsamında Polonya’ya gideceğini, burada da aktarma yapıyor
olduğunu söylemesin mi? Ben bunu duyunca tarifi imkansız bir rahatlama
yaşadığımı itiraf etmeliyim. Kendime yol arkadaşı bulmuştum. Bu muhteşem bir
duyguydu. Allah yardım ediyordu.
Atina’da tam sekiz saat bekleyecektik. Yol arkadaşımın adı
Yusuf'tu. İngilizcesi iyi düzeydeydi ve kendisini ifade edebiliyordu. Yusuf
bana Atina’da ilaç gibi geldi. İşimi çok kolaylaştırdı diyebilirim. Yalnız bir
sorunumuz vardı. Bu sekiz saatlik sürede uyumak zorundaydık.
Yusuf ile birlikte en az bir saat uyuyacak yer aradık , fakat bulamadık. Sonunda Havalimanı binası
içerisinde resimlerin sergilendiği bir oda bulduk ve ikimiz de oraya kıvranıp
yattık. Uyandığımda sabah olmuştu. Ben iyi uyumuştum, fakat Yusuf ancak bir
saat uyduğunu, uykusunun çok hafif olduğunu söyledi. Biraz ağzını aradıktan
sonra uyurken horladığımı anladım. Fakat
burada suçu yattığım yerin zeminine atmak istiyorum. Hiç rahat değildi.
Uçağın kalkmasına az bir zaman kalmıştı. Kalkış yerini
öğrenmek için biraz çaba harcadık. Çok geçmeden bize tarif edilen yeri bulduk.
Nihayet Atina-İstanbul uçağına binmiştik. Hava yağışlıydı. Uçak bulutların
arasından geçerken çok sarsıldı. Sonrasında ise rahat bir yolculuk yaptık.
Artık uçak inişe geçiyordu. Tam beş ay kalacağım yere varıyordum. Endişe ve
ümit arasında kalakalmıştım. Şehrin tepeden görüntüsünü seyrediyordum uçaktan.
Aklımda net olmayan onlarca soru. Acaba Polonya’da neler yaşayacağım.
Gelecek yazımda Polonya’daki ilk günlerimi anlatacağım.
Takipte kalın ;)