Hristiyanlığın Doğuşu, Ana Mezhepleri ve Reformasyon Süreci

Bu makalede Hristiyanlık inancının ortaya çıkışını, temel mezheplerini ve reformasyon sürecini özetleyeceğim.

- Hristiyanlık inancı M.S. 1. yüzyılda Roma imparatorluğunun gölgesinde ortaya çıkmıştır. Bu inanç, Hz. İsa tarafından ortaya atılmıştır ve havarileri (yardımcıları) tarafından şekillendirilmiştir.

- Hristiyanlık inancının doğuşunda o dönemde yaşanan kargaşalar ve zulümler etkili olmuştur. İnsanlar bir Mesih (kurtarıcı) beklentisi içine girmişlerdir. İşte Hz. İsa böyle bir dönemde ortaya çıkmıştır

- Bu inanca göre Hz. İsa bir tanrıdır ve on iki havarisi vardır. Bunlarla beraber Aziz Pavlus olarak bilinen kişi, Hz. İsa'nın elçiliğini üstlenmiştir. Bu sebepten dolayı Pavlus ve öğretileri Hristiyanlık inancının şekillenmesinde etkili olmuştur.

- Üç ayrı tanrısal gücün bir bedende toplandığını ileri sürerler. Bunlar; baba, oğul ve kutsal ruhtur. Bu inanç esası "Teslis inancı" olarak adlandırılmıştır. Teslis inancı ayrıca "Üçlükte teklik" olarak nitelendirilir.

- Hristiyanlıkta düzenli olarak yapılan ayinler vardır. Bu ayinlere "sakrament" adı verilir. Toplamda yedi farklı ayin çeşidi bulunur. Bunlar; Vaftiz, konfirmasyon, tövbe/günah itirafı, evharist (son akşam yemeği), evlilik, rahip takdisi ve hastayı yağlamadır. 

- Erken dönem Hristiyanlığın en önemli merkezleri Roma, İskenderiye ve Antakya'dır.

- Hristiyanlıkta üç temel mezhep vardır. Reformasyon sürecinin gelişmesinde bu mezhepler ve dönemin mevcut siyasal ve sosyal gelişmeleri etkili olmuştur.

1) Katolik Kilisesi


"Katolik" kelimesi –evrensellik- anlamına gelir. Bu kavram kilisenin evrensel özellikte olduğunu vurgulamak için kullanılmıştır.

-Kilisede hiyerarşik yapı vardır

-Hiyerarşinin tepesinde Papa vardır. Papa, İsa'nın yeryüzündeki temsilcisi olarak görülür. Onun Bulunduğu Roma Kilisesi diğer bütün kiliselerden üstündür.

-Papa yanılmazdır, Kilise Kutsal ruh tarafından sevk ve idare edilir.

-Tanrı anlayışında teslisin üç unsurundan birini oluşturan Kutsal ruh, Baba ve Oğuldan çıkmaktadır.

-Kutsal metinlerin bireysel yorumlanması uygun görülmez.

-Din adamlarının evlenmesine müsaade edilmez.

-İnsan doğuştan günahkardır, bu yüzden yılda en az bir kez günah çıkarması gerekir.

2) Ortodoks Kilisesinin Ortaya çıkışı

-Hıristiyanlık ilk 300 yıl büyük baskılara maruz bırakılmış ve müntesipleri büyük zulümler görmüştür.

-MS.4. Yüzyılda Roma imparatoru I. Konstantin Hristiyanlığa özgürlük tanımış ve onu kendi himayesine alarak kurumsallaşma sürecini hızlandırmıştır. Böylelikle Hristiyan, arkasına siyasi desteği alarak hızla yayılma alanı bulmuştur.

-330 yılında Roma İmparatorluğunun başkenti, Roma'dan İstanbul'a taşınmıştır.

-Burada inşa edilen İstanbul Kilisesi, Başpiskoposluk makamına yükseltilmiştir ve böylelikle Hristiyanlığın en önemli kiliseleri olan Roma, İskenderiye ve Antakya kiliselerinin yanına İstanbul kilisesi de eklenerek, Roma kilisesinden sonraki en önemli kilise olmuştur.

-395 Yılında Roma İmparatorluğu Doğu Roma, Batı Roma olarak İkiye ayrılmıştır. Bu durum iki kilisenin birbirinden bağımsız hareket etmesine neden olmuştur.

-Batıdaki Siyasi boşluktan yararlanan Roma Kilisesi, etkinliğini ve otoritesini Doğuda da uygulatmaya kalkmasıyla İstanbul Kilisesinden büyük tepki almıştır ve iki kilisenin arası daha da açılmıştır.

Nihayetinde Roma Kilisesiyle İstanbul kilisesinin kesin olarak ayrılması kilise çevresinde 11. yüzyılda gerçekleşmiştir. ve böylece Doğu kilisesi, kendini Ortodoks olarak tüm çevrelere kabul ettirmiştir.

-Ortodoks kelimesi Grekçe "Orthos" ile "doxa" kelimelerinden ortaya çıkmıştır. "Doğru İnanç" anlamına gelir.

-Bu terim Hıristiyan toplumunun 11. yüzyılda Doğu-Batı şeklinde ayrılmasından Doğu Hristiyanlığını ifade etmek için kullanılır.

-Ortodokslar inanç bakımından Katoliklere çok benzese de uygulamada bazı farklılıklar söz konusudur.

-Kilisede Hiyerarşik yapı yerine eşitlik anlayışı vardır.

-Katoliklerin iddia ettiği gibi papanın yanılmazlığı iddiasını kabul etmezler
.
Protestan Kilisesinin Ortaya Çıkışı

-Katolik din adamları, zamanla hakimiyet alanlarını güçlendirmek için dini kullanarak insanları istismar etmeye başlamışlardır. Mesela;

-Papa'nın görkemli bir katedral yaptırmak için gerekli parayı toplamak amacıyla Hristiyan halktan günahlarını bağışlaması karşılığında para toplaması.
-Papanın yine para karşılığı cennetten toprak satması.

 1517 yılında Martin Luther adlı Alman bir din adamı, kilisenin bu durumunu ve papanın yanılmazlık ilkesini eleştirerek 95 maddelik bir manifesto yayınlar.

-Böylelikle Protestanlığa giden reform süreci 16. Yüzyılda Martin Luther'in öncülüğünde başlamış olur.

-Ana bünyesini Roma Katolik kilisesi oluşturur.

-Martin luther o dönemde kullanılan Matbaanın da yardımıyla fikirlerini yıldırım hızıyla yaymaya başlar.

-Kilisenin uzun yıllar süren istismarı, halkta bir memnuniyetsizlik oluşturmuştur. İşte bu koşullar, Martin lutheri'n fikirlerinin halk nezdinde benimsenmesini hızlandırmıştır. Aynı zamanda Rönesans hareketleri de bu fikirlerin benimsenmesinde büyük rol oynamıştır.

Martin Lutherin eleştirdiği Konular şunlardır:

-Papalığın Yanılmazlığı ve sorgulanmazlığı

-Kilise içi hiyerarşi

-Din adamlarının Hristiyan halkı istismarı

-Kutsal metnin Hristiyan halktan uzak tutulması.

-Kilise kurumu ile papalığın din ile uyuşmayan dünyevi kazanımlar peşinde koşması olarak sıralayabiliriz.

Martin Luther Bildirisini yayımladıktan kısa bir süre sonra kilise tarafından aforoz edilir.

-Bu duruma tepki gösteren Luther yanlıları 1529 yılında Kilise tarafından kurulan bir mecliste, kilisenin bu kararını tanımadıklarını söyleyerek meclisi terk ederler.

-Bu kararı tanımama eylemi , kayıtlara "protestatio" olarak geçtiğinden, o günden sonra Luther yanlıları protestan olarak adlandırılmıştır.

-1555 yılında Lutheryan reformist öğretiler, Protestanlık adıyla kutsal Roma-Germen imparatoru tarafından resmen tanınmıştır.

Luther Katolik Kilisesinden farklı olarak:

Din adamlarının evlilik yasağına karşı çıkmıştır ve kendisi de eski bir rahibe ile evlenerek tepkisini göstermiştir.

Yine Luther, dile getirdiği "İki krallık doktrini" ile kilise-devlet idaresini eşit şekilde kutsallaştırır.

Martin Luther'den sonra Protestan hareketine büyük katkı sağlayan kendine has doktrinleri olan iki büyük isim vardır.

Birincisi İsviçre asıllı Ulrich Zwingli  diğeri ise  Fransız asıllı olan John Calvin'dir.  Özellikle Calvin, batı kültürünün modern çağlarda üstün bir nitelik kazanmasında  düşünce ve model üretmesi yönüyle diğer reformcuların önüne geçmiştir.

Reform Hareketleri Sonucunda;

-Din adamları ve kilise eski itibarlarını kaybetmiştir.

-Eğitim-öğretim faaliyetleri kiliseden alınarak laik bir eğitim sistemi kurulmuştur.

-Katolik kalan ülkelerde yeni mezheplerle mücadele etmek amacıyla Engizisyon Mahkemeleri kuruldu.

-Mezhep zeminli olan Otuz Yıl Savaşları da Reform hareketlerinin sonuçlarından biridir. (1618-1648)

Son olarak Protestanlık ve Reform hareketlerinin modern dünya görüşüne sağladıkları katkıların bazıları:

-Luther; kilise ile devletin alanlarını birbirinden ayırarak günümüz laiklik anlayışına ulaşılmasını sağlayacak bir kilise-devlet ilişkisi kurmuştur.

-Calvinin fikirleri, Tarıma dayalı Orta Çağ ekonomisinden ticarete dayalı ekonomiye geçiş  açısından oldukça önemlidir. Batının Sanayi çağına ulaşmasında büyük rol oynamıştır.          
-Rönesans ve reform hareketleri Günümüz özgür düşüncesinin gelişmesinde tarihsel bir dönüm noktası olmuştur.



Yararlandığım Kaynaklar:

-Siyasal ve Dinsel Düşünce Tarihine Giriş, Kaan H. ÖKTEN

-Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu, Max WEBER

-Avrupa Tarihinden Kesitler, Stephan J. Lee

-Rönesans ve Reform Çağı, P. Smith

-Yaşayan Dinler Tarihi, DİB

-Dinler Tarihi, Felicien Challaye



Martin Luther

Feodalitenin Çözülme Süreci

Feodalitenin çözülme sürecini özetlemeden önce bu terimin ne anlama geldiğini açıklamak isterim. Feodalite veya diğer adıyla derebeylik, özellikle Avrupa'da siyasi ve askeri güçleri ellerinde bulunduran toprak sahipleri (senyörler) ile angarya uygulanan (zorla ücretsiz işçilik yaptırılan, yani bir çeşit kölelik biçimi uygulanan) köylü sınıfının oluşturduğu siyasal sistemin adıdır.

Feodalitenin ortaya çıkışı uzun bir dönemi kapsar. Bu dönem Batı Roma'nın yıkıldığı M.S. 500'lü yıllardan başlayarak 1000'li yıllara kadar olan dönemi kapsar. Feodal sistemin yıkılış süreci de birden olmamış, M.S. 13. yüzyıldan başlayarak 1863 yılında Rusya'da serfliğin (köleliğin) kaldırılmasına kadar aşama aşama gerçekleşmişti.

Feodal yapının ortadan kalkmasına sebep olan sistem kapitalist sistemdir. Bu yüzden feodal yapının çözülme (yıkılış) sürecini anlamak için kapitalizmin ortaya çıktığı Batı Avrupa'ya bakmak gerekir.

1200'lü yıllarda Kuzey İtalya, Güney Fransa ve Belçika'daki büyük şehirlerin çevresinde yaşayan köylüler, senyörlere (toprak sahiplerine) nakdi ödeme yaparak angarya yükümlülüklerinden kurtulmuşlardı. Zaten senyörler nakit paraya ihtiyaç duyuyorlardı. Bu paralarla mamül mallar ve lüks tüketim malları satın almaktaydılar. Kısacası 13. yüzyılda Batı Avrupa'daki büyük şehirlerde kent ile kır arasında ticari faaliyetler gelişmişti ve ticaret burjuvazisi ortaya çıkmıştı.

1350'lerdeki "Kara veba"'dan sonra nüfusun dörtte biri yok olmuş ve böylelikle işçi ücretleri artmıştı. Bunun sonucunda da tarım ürünlerinin fiyatı düşmüş ve toprak sahipleri fakirleşmişti.

Toprak sahipleri, kendilerine ait olan rezerv toprakları işletecek iş gücü bulmakta sıkıntı yaşamışlardı. Rezervleri kiraya vermek istediklerinde ise kira gelirleri düşük olduğundan yine kazançlar düşmekteydi. Çünkü toprak boldu ve toprak kirası ucuzdu.

Bu durumların sonucunda toprak sahipleri angaryayı geri getirmek ve ücretlerin düşürülmesi için köylüler üzerinde baskı kurarak çeşitli yasalar çıkarmışlardır. Aynı zamanda bu dönemde meydana gelen yüzyıl savaşları nedeniyle savaş harcamalarını karşılamak için köylüler üzerindeki vergi yükü d arttırılmıştı.

Bu baskıya karşı 1357'de Fransa'dan başlayarak daha sonra Almanya ve diğer bölgelere sıçrayan büyük köylü isyanları meydana geldi. Bu isyanlar 1500'lerin ortasına kadar, yani Protestan mezhebinin kabul görmesine kadar devam etmişti. Bu sayede büyük liman kentlerinden başlayarak feodalite yavaş yavaş ortadan kalkarken ticari kapitalizm (Merkantilizm) ortaya çıktı.

Netice itibariyle kapitalist sistemin doğuşu tarım ekonomisi yerine, şehirlerde gelişen meta ekonomisi (Pazar ekonomisi) sisteminin doğal bir sonucudur.


Feodalite Sistemi Hiyerarşisi

Bireysel Talep Fonksiyonu

Bir maldan satın alınmak istenen miktar pek çok değişkene bağlıdır. Bireyler mal ve hizmet satın alırken o mal ve hizmetin fiyatı, tüketicinin geliri, beklentileri, zevk ve tercihleri, ikame ve tamamlayıcı malların fiyatı gibi faktörleri, bireylerin o maldan satın almak isteyecekleri miktarı etkiler. İktisatçılar bu değişkenleri Bireysel Talep Fonksiyonu adı altında göstermektedir. Böylelikle bir mal ve hizmetin satın alınmak istenen miktarındaki değişiklikler saptanmaktadır.

Bireysel Talep Fonksiyonu Elemanları:


  • Malın fiyatı
  • Tüketicinin Parasal Geliri
  • İkame Malların Fiyatları
  • Tamamlayıcı Malların Fiyatları
  • Tüketicinin Zevk ve Tercihleri
  • Malın Gelecekteki Fiyatına İlişkin Beklenti
  • Tüketicinin Gelecekteki Parasal Gelirine İlişkin Beklentiler


Bireysel Talep fonksiyonu ayrıca aşağıdaki şekilde gösterilmektedir.


Ceteris Paribus Nedir?

Ceteris Paribus Nedir?
Latince bir terim olan "Ceteris Paribus", türk diline "diğer değişkenler sabitken" veya "diğer değişkenler aynı durumda iken" şeklinde çevrilmektedir.

Ceteris Paribus Hangi Amaçla Kullanılır ?

Bu terim, bir değişkendeki değişmelerin söz konusu durum üzerinde nasıl etki edeceğini anlamak için kullanılmaktadır.

Örneğin bir malın fiyatı arttığında tüketicinin o maldan satın alabileceği miktarı bulabilmemiz için aşağıdaki değişkenleri sabit tutmamız gerekir. Diğer bir deyişle aşağıdaki değişkenlerin aynı kaldığını kabul etmemiz gerekir. Aksi takdirde bir malın fiyatı arttığında tüketicinin davranışını ölçemeyiz.

Tüketicinin Parasal Geliri
İkame Malların Fiyatları
Tamamlayıcı Malların Fiyatları
Tüketicinin Zevk ve Tercihleri
Malın Gelecekteki Fiyatına İlişkin Beklenti
Tüketicinin Gelecekteki Parasal Gelirine İlişkin Beklentiler

Bu değişkenler sabit olarak kabul edildiğinde fiyat tek değişken olacaktır. Böylelikle bilimsel bir sonuç elde etme imkanı doğmaktadır.

Şunu da eklemek gerekir ki, "Ceteris Paribus" gerçekte karşılığı olmayan bir indirgemdir. Gerçek hayat girifttir ve insanlar, değişkenler üzerinde mutlak olarak etki edememektedir. Fakat bilimsel bulgulara ulaşabilmek için indirgemecilik yöntemi tüm bilimlerde sıklıkla kullanılmaktadır.

Geldik Yirmi Dört Yaşına



Bugün yirmi dördüncü yaş doğum günüm. Bundan on iki sene önce, yani altıncı sınıfa giderken Türkçe öğretmenimiz bizden "yirmi dört yaşına geldiğinizde kendinizi nasıl bir konumda görmek istersiniz" temalı bir kompozisyon yazmamızı istemişti ve bütün sınıf geleceğe ilişkin hayallerini kaleme almıştı. Ben de bu konuyla alakalı kısa bir kompozisyon yazmıştım. Bugün yirmi dört yaşına girmem dolayısıyla bu tatlı hatırayı paylaşmak istiyorum. Tabi ardından  hayallerime ulaşabilmiş miyim onu tartışacağım. 




Geldik 24 Yaşına

"Şu an yirmi dört yaşındayım ve benim bir mesleğim var. Ben bir elektrik mühendisiyim ve işimi çok seviyorum. Bu mesleği küçüklükten beri istiyordum. Daha işe yeni başladım. Askerliğimi üç ay önce bitirdim, artık çok rahatım ve bir arabam var. Kirada oturuyorum ama şöyle bir iki yıl sonra kendime bir ev almayı düşünüyorum. Ev aldığım zaman evleneceğim. Zaten şu an hayatımda birisi var ve beraberliğimi sürdürüyorum. İkimiz de kendimizi tanımaya çalışıyoruz. İnşallah ileriki yıllarımda böyle çok güzel bir hayatım olmasını Allah'tan niyaz ederim.

Gökhan Över
1792

Ben kendimi yirmi dört yaşında gibi hissettim bu kompozisyonda ve çoğu duygular yaşadım. Benim gelecekteki hayalim böyle olmak."

Şimdi gelelim hayallerden gerçeklere.

Şu an yaşadığım hayatı karşılaştırdığımda yukarıda yazdığım kompozisyonun tek doğrusu, yirmi dört yaşında oluşum!

Kompozisyonun geri kalan kısmının hiç birisi tutmamış. Öngörülerim hedefi bayağı ıskalamış. Belki de o gün sıcaktan beynim sulanmıştı. Ya da dışarıda çocukların coşku ve heyecanla oynadığı o büyük basket topu kafama çarparak beynimin pekmezini akıtmıştı, kim bilir. Geleceğe ilişkin öngörülerimin bu kadar isabetsiz olmasının sebebi olabilir mi bu saydıklarım?

Sözde elektrik mühendisliği bölümünü bitirmişim. Halbuki iktisat bölümü okuyorum ve mezun olmama bir buçuk yıl var. 

Sözde arabam varmış. Halbuki bir araba var ama o araba benim değil babamın. 

Sözde bir iki yıl sonra kendime ev almayı düşünüyormuşum. Halbuki şu an hayalini kurmaya mecal bulabildiğim tek şey mezun olmak.

Sözde çok rahatmışım. Halbuki çok rahatsızım

Sözde hayatımda biri varmış. Halbuki kendimin hayatta olduğuna şükrediyorum.

Sözde kendimizi tanımaya çalışıyormuşuz. Halbuki şu an çalışabileceğim tek şey sınavlar.

Sözde askerliğimi üç ay önce bitirmişim. Buna sadece gülüyorum.

Ha bir de ev aldığım zaman evlenecekmişim. Haşa.. Haşa.. Bütün öngörüler yanlış çıkmışken sen doğru çıkma.







İktisat Bölümünü Seçenler



Bu bölümü okumaya hak kazanmışsanız şu soruları çok duyabilirsiniz.

- Kaç yıllık bir bölüm ?
- Bitirince ne olacaksın ?
- İş garantisi var mı ?
- Ne işe yarar İktisat ?

Bu sorulara ek, sanki iktisat, ancak çaresizlikten dolayı okunur gibi bir algı vardır halkımızda..
Hemen söyleyiverirler:

- "Hiç yoktan üniversite mezunu olursun."
- "Boş ver, gittiğin şehir güzel." diyerek teselli ederler sizi.

Eğer teselli olmak için bu bölümü seçmişseniz zaten büyük olasılıkla gelecekte işsizler silsilesine katılma olasılığınız çok yüksek olacaktır.

Amaçlar en büyük belirleyicidir.

Gelin bizim amacımız İktisat bilimini öğrenmek olsun.

Öncelikle nereden başlamalıyım diyenler için üç tane birbirinden güzel  kitap önerisinde bulunmak istiyorum.




Mahfi Eğilmez, Örneklerle Kolay Ekonomi

Ülkemizin değerli Ekonomi yazarı Mahfi eğilmez'in kolay anlaşılır, kısa açıklamalı ve okurken sizi yormayacak, güzel bir iktisat kitabıdır. Gündelik hayatımızda televizyon ve diğer medya ortamlarında sıkça duyduğumuz temel makro iktisadi kavramları rahatlıkla anlaşılır bir dilde kaleme almıştır. Mahfi Hocanın "Kendime yazılar" adlı blog sitesi, yine bizler için çok eğitici bilgiler sunmaktadır.









N. Emrah Aydınonat, İktisat nedir.

İktisadın ne olduğunu film izler gibi öğrenmek istiyorsanız, bu kitap tam size göre. Kitap, Üniversite
öğrencileri ve hocaların içinde geçtiği bir senaryo şeklinde yazılmış. Okurken hiç yormayacak, aynı zamanda gelecek bölümleri merak ettirecek bir kitap. İçerisindeki bilgi yoğunluğunun sizi şaşırtacağından eminim.






Tim Harford, Görünmeyen Ekonomist.

Bu kitap da aslında günlük iktisadi hayatımızda tercihlerimizi neye göre yaptığımızı, Firmaların ürün
satmak için hangi kurnazlıklara başvurduğunu ve kararlarımızı ne yönde etkilediklerini anlatan bir kitap. Yukarıda bahsettiğim iki kitaba göre daha ağır bir dile sahip fakat bu kitapta öğrenecek çok şey var.





--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------





Polonya'da Erasmus Maceram - 3


EN GARİP ÜÇ SÖZCÜK

Gelecek dediğimde,
geleceğin ilk hecesi çoktan geçmiş oluyor.

Sessizlik dediğimde,
onu bozuyorum.

Hiç dediğimde,
hiçbir hiçliğe sığmayan bir şey ortaya çıkartıyorum.

---------------------------------------------------------------------------------

İnsan nasıl bir ironi, düşünceler ne kadar da bulanık. Doğruluğundan şüphe dahi etmediğimiz olgular, ne kadar da sahte. Her nesil, bir önceki neslin teranesini çalıyor sanki. Kendimizi bile yalanlıyoruz bir saniye düşünmeden.

 Yukarıdaki satırlar, Polonya'nın Nobel ödüllü kadın şairi Wislawa Szymborska tarafından yazılmış. Şimdilerde yaşadığım bu terbiye edici, sabrı öğreten, zor mizaçlı topraklar, nice büyük sanatçı çıkartmış. Bu topraklarda şimdiye kadar tam yedi edebiyatçı, Nobel ödülüne layık görülmüş.Yalnız coğrafyanın hırçınlığı değil, biraz da toplumun yaşamış olduğu trajik savaşlar, geçirdiği depresyonlar, özgürlük, bağımsızlık mücadelesi gibi meseleler de bu toprakların humusu, insanların mayası olmuş. 

Biz biliriz ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Sonunda bu topraklara da sükunet gelmiş, selamet gelmiş. Şimdilerde bağımsızlık telaşesinde olmayan tatlı bir rüzgar esiyor buralarda.

İnsan, doğa şartlarının en ağırında yaşar da, vatansız, bayraksız yaşayamazmış. İlk dersimi aldım buradan, en azından azıksız dönmeyeceğimi biliyorum memleketime.

01.03.2018

Dün gece Ata ve Serhat eğlenmek için bara gitmişlerdi. Saat on iki olmasına rağmen Serhat halen derin bir uykudaydı. Pierre de bara gitmiş ve o da aynı Serhat gibi uyuyordu. Dün en az iki şişe devirdiklerinden adım gibi emindim. 

Sonunda gecenin yıldızları uyanmıştı. Kafalarında dünden kalma bir ağrı vardı. İçtikleri her hallerinden belli oluyordu. İkisi de duş yapmak istediklerini, bu sayede kendilerine geleceklerini söylediler.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra Serhat'a, dün gece Ata ile beraber neler yaptıklarını sordum. O da, gece  barda yarışma yaptıklarını, yarışmada içkiyle beraber aynı anda can yakıcı olan göze limon sıkma, acı biber yeme, soğan veya sarımsakla bira içme gibi fiillerde bulunduklarını, ve bu fiilleri en hızlı şekilde tamamlayıp en zorunu başaran grubun yarışmayı kazandığını söyledi. ilk başta yarışma, bana tuhaf gelse de eğlenceli olduğu su götürmezdi. Bizim Serhat ile Ata da yarışmaya katılmışlar ve aynı anda hem bira içmişler hem gözlerine limon sıkmışlar hem de sarımsak yemişler.

Serhat dün gece yaptıklarını güle güle anlatıyordu. Bulunduğu grup, yarışmayı kaybetmiş olsa da eğlendiği gözlerinden belliydi.  

Bugün Erasmus ekibi saat 12.30'da Kültür ve Bilim Sarayı'na (Culture and Science Palace) gezi düzenleyecekti. Serhat dünden kalma yorgunluğunu üzerinden atamadığı için bu geziye katılmak istemedi. Ben ise Serhatla konuşmamı bitirdikten sonra ani bir karar alarak geziye katıldım. 

Arkamdaki Büyük Yapı Kültür ve Bilim Sarayı

Şehrin merkezine konuşlanmış olan bu görkemli yapı, SSCB döneminden kalma bir yapıymış. İçerisi oldukça göz alıcı bir şekilde dekore edilmişti. Avizeler altın kaplamalı, yerler ve duvarlar mermer döşemeli ve her yer kırmızı halılarla kaplıydı. Toplamda otuz katlı bir yapı olan Varşova Kültür ve Bilim Sarayı, şüphesiz şehrin en dikkat çeken yapısıydı.

Grubumuzla Beraber Bir Kare

En üst kata çıkmadan bu güzel yapıyı gezmiş sayılmazdık. Şehrin manzarasını yeni yetme gökdelenler ve yüksek yapılar biraz bozsa da, son derece seyir keyfi veren bir manzarayla karşılaştık.




Arkadaşlarla hatıra pozu vermeyi de unutmadık tabi.

Türk Arkadaşlarımla Beraber Bir Kare

Kırgız Arkadaşımla Bir Kare

Böyle güzel bir mekanda Erasmus ekibi olarak ta fotoğraf çekilmeyi unutmadık.


Bu renkli gezimiz saat 15.00 civarında sonlanmıştı. Türk arkadaşlarla beraber gruptan ayrılmayı düşünüyorduk. Aklımızda, saraya çok yakın olan alışveriş merkezine gitmek vardı. Sürüden ayrılanı kurt kapardı ama biz de başlı başına bir sürüydük, beş kişiydik. Önce ucuzluğuyla ün yapmış bir zücaciye mağazasına girdik, oradan bardak, kaşık ve çatal aldık. Sonra ayaklarımız bizi yemek yiyebileceğimiz mekanlara götürmeye başladı. Karnımız gerçekten çok açtı. 

Ben yine dürüm yemeyi tercih ettim. Başka bir yiyeceğe güvenemiyordum. Domuz eti katıştırma olasılıkları yüksek olabilirdi. Sinan adlı arkadaşım da bana eşlik ederek tavuk dürüm sipariş etmişti.

Yemeklerimizi yedikten sonra AVM'nin aşağı katında bulunan bir telekomünikasyon bayisine girdik. İnternet kullanabilmem için sim kart çıkartmam gerekiyordu. Bir çok arkadaşım çıkartmıştı fakat benim İngilizcem pek iyi olmadığından tek başıma gitmeye cesaret edememiştim. 

Sonunda sim kartımı da çıkartmıştım. Gerçekten çok mutlu olmuştum. Okulun yurduna döner dönmez ailemi aradım. 

Çok güzel ve keyifli bir gündü. Yeni arkadaşlıklar kurdum, yeni yerler gördüm, yeni bilgiler edindim.

Bugün, Erasmus formatına en uygun şekilde geçirdiğim günüm oldu diyebilirim.

02.03.2018

Uyandığımda saat dokuz civarıydı. Bugün Cuma günü olduğundan dolayı bir cami bulmam ve oraya gitmem gerekiyordu. Haritadan baktığıma göre Varşova'da gidebileceğim yalnızca üç cami vardı. Bana en yakın olanı iki kilometre uzaklıktaydı. 

Erkenden, saat 10.30 civarında yola koyuldum. Düşüncemde otobüse binmek yoktu. Yürüyerek gitmeyi istedim. Ama bir sorun vardı. Telefonumun şarjı azdı ve ben yönümü navigasyonla bulacaktım. Yine de göze alınmaması gereken bu riski göze alacaktım. Yolda korktuğum başıma geldi. Telefonum kapandı ve içimde büyük bir huzursuzluk duymaya başladım: "Keşke otobüse binseydim, namazı riske attım" diyordum. Neyse ki telefonun kapanma ihtimaline karşın gitmem gereken yolu harita üzerinde ezber yapmaya çalışmıştım. Ancak hatırlayabildiğim kadarıyla camiyi bulabilirdim. 

Namazın kaçma ihtimaline rağmen düşüncesizce almış olduğum bu karar sonucunda hayal kırıklığına uğramadıım. Haritayı doğru hatırlayarak camiye varmıştım. Camide olmak beni çok mutlu etmişti.

Centrum Kultury Islamu


İmam hutbeye çıktı. Hutbenin, alışmış olduğum üzere Türkçe verileceğini düşünüyordum. Hutbenin 
Arapça devam etmesi üzerine bu düşüncem aklımdan silindi. İmam, sözlerini bitirdikten sonra Polonyalı olduğu belli olan genç bir adam mikrofonu aldı ve hutbeyi özet halinde Lehçe ve İngilizce dillerinde okudu. Farklı uyrukta birçok kişi camideydi. Değişik milletlerin aynı Allah'a inanmasını görmek, muhteşem bir duyguydu.

Eve geri dönerken camiye ulaşmak için kullanmış olduğum yolu kullandım. Bu sayede rahatlıkla evime ulaştım. 

03.02.2018

Uyandığımda odada kimse yoktu. Aslında dün bana söylemişlerdi; Serhat, Pierre ve yan odada kalan iki Fransız kız, beraberce Varşova'dan iki saat uzaklıktaki bir şehre gideceklerdi. Erkenden evden çıkmışlardı ve ben onları görememiştim.

Bugün tek başıma bir gün geçirecektim. Oda bana aitti. Her zamanki gibi çilek reçeli ve kaşar peyniriyle artık gelenekselleşmiş olan kahvaltımı yaptım. 

Dışarıda kar yağıyordu. Burada bulunduğum günden beri ilk kez böylesine hızlı kar yağdığını görüyordum. Her yer bembeyaz olmuştu. Bu havada arkadaşlarımın nasıl gezeceklerini düşündüm. Elbet bir yolunu bulurlar diyerek duş almaya geçtim. Dün akşam nedenini bilmediğim bir kaşıntı tutmuştu beni. Bir şeylerin bende alerji yapmış olabileceğini düşünüyordum. Geceleyin az daha kaşıntının bende oluşturduğu sinirden dolayı çığlık atacaktım. Yıkandıktan sonra bile bir kaşıntı hissi vardı.

İnternet üzerinden ailemle görüştükten sonra vakit ikindi olmuştu bile. Yalnızlık duygumun depreştiğini hissettim. Bastırmak için müzik dinlemeyi düşündüm. Telefonumu elime aldım ve Göksel Baktagir'in "Hayal Gibi" adlı eserini dinlemeye başladım. Müziğin her nağmesi, her tınısı ruhuma işliyordu. Bazen boşluğa, bazen kıyılara, bazen sorunların tam ortasına atıyordu beni. Ama o efsunlu nağmelerde istediğim hayali kurabiliyordum. Kurduğum hayallerde yaşayabiliyordum. Bundan büyük zenginlik mi olur. Benim için bu, sonsuz bir zenginlik...

Saat gecenin on ikisi olmuştu ve oda arkadaşlarım halen gelmemişti.

04.03.2018

Uyandığımda saat 10.00 olmuştu. Serhatlar gelmişlerdi ve yataklarında uyuyorlardı. Bugün hava güneşliydi ve iki dereceydi. Bu inanılmazdı. Dün eksi on beş derece olan, yoğun kar yağışlı havanın aksine bugün güneşli, berrak ve nispeten sıcak bir hava vardı. Yürüyüş yapmak için idealdi fakat dışarı çıkmak istemedim. Oda arkadaşlarımın uyanmasını bekledim. Beraber kahvaltımızı yaptıktan sonra Serhat; dışarı çıkmak istediğini, markete gideceğini ve akşam yemeği için bir şeyler alacağını söyledi. 

Akşam yemeğimi yedikten sonra, Serhat'ın da tavsiyesiyle bir dizi izlemeye karar verdim. Serhat, Breaking Bad adlı dizinin güzel olduğunu, kendisinin seyrettiğini ve içerisinde bolca günlük konuşmalar geçtiğini söyledi. Başlayalım bakalım.

05.03.2018 

Pes ediyorum. Artık yalnız çilek reçeli, kaşar peyniri ve konserve balık yemeyeceğim. Sıcak yemek istiyorum. Ne lazımsa bugün alacağım.

Saat üç gibi evden çıktım. Hedefimde mutfak eşyalarından yiyecek malzemelerine kadar bana lazım olan her şeyi bulabileceğim bir yer arayışındaydım. Auchen adında büyük bir market buldum. Kaldığım evden on iki kilometre uzaklıktaydı. İki otobüs değiştirmem gerekiyordu. Benim için hiç fark etmezdi. Artık sıcak yemek pişirmek istiyordum. Bunun için tencere ve tava aldım. Daha sonra lazım olacağını düşündüğüm süzgeç, plastik kova, tabak, bardak, çaydanlık ve bir sürü yiyecek satın aldım. Toplamda iki yüz otuz Zlotly (Yaklaşık iki yüz yetmiş TL) harcamıştım. Hiç bir pişmanlık duymuyordum. Bundan sonra yemek yapabilecektim ve çay içebilecektim.

Saat sekiz olmuştu eve vardığımda. Yanlış otobüse bindiğimden dolayı gecikmiştim. Neyse ki uzun bir yol yürümedim. Eşyalarımı odama bıraktıktan sonra bezelye yapmaya karar verdim. Gerekli olan malzemeleri çıkarttım ve yemeğimi yaptım. Saat dokuz buçuk olmuştu ve ben daha yeni yemek yiyecektim. Tek tesellim, bundan sonra pek yemek sıkıntısı çekmeyecek olmamdı.

06.03.2018

İlk kez zengin içerikli bir kahvaltı yapıyordum. Kahvaltımda krem peynir, fıstık ezmesi, reçel, bal, domates ve çay vardı. Kahvaltımın keyfini doya doya çıkartmıştım ve üç büyük bardak çay içmiştim. Nasıl keyiflendiğimi anlatamam.

Bir arkadaşımın bana verdiği habere göre okul yurdu sorumlusu beni yanına çağırmış. Doldurmam gereken evraklarda bir yanlışlık yaptığımı ve bu yanlışı acilen düzeltmem gerektiğini söylemiş. Ne olduğunu çok merek ettim. En kısa zamanda sorumlunun yanına gideceğim.

Akşam saat sekiz civarıydı. Serhatla odada oturuyorduk. Bitki çayı demlemiştik ve çayımızın keyfini çıkartıyorduk. O esnada derin bir sohbete daldık. Yeni bir dil nasıl öğrenilir hakkında, din hakkında ve Polonya hakkında konuşmuştuk. Ben bu sohbetten çok keyif almıştım.

Bu geceki sohbetimizin ardından oda arkadaşlarımla bir fotoğraf çekilmek istedik. Herkes yerini almıştı.

Soldaki Pierre, Sağdaki Serhat

Yarın derslerim başlıyor. toplamda yedi dersim var ve üç tanesine yarın girmem gerekiyor. Zorlu bir gün beni bekliyor.

Umarım bu dönem sorunsuz bir şekilde derslerden geçerim, mutlu bir şekilde evime dönerim.

Gelecek yazımda görüşmek üzere...